Biz kabına sığmazların liste başı hareketidir; ait olmadığın yeri bilmek ve ait olduğun yeri aramak. Bu tarifsiz güdü nereye giderseniz gidin doğru yeri bulana kadar tatlı bir kaşıntı gibi içinizi gıdıklar…
işte tam da bu güdüyle asla ait olmadığımı düşündüğüm şehirden acaba buraya ait miyim sorusunun cevabını bulmaya geldim. Aslında aradığım şey bir mekan değil bunu biliyorum artık. Aranan ekseriyetle bir his, bir duygu ,bir tanıdıklık.
Keşif dediğimiz uzun bir yolculuk, bu yolculukta bazı enstürmanları da kullanıyoruz elbet…işim; bu keşif yolculuğunda en büyük aracım oldu. keza sadece ait olduğum şehri değil son 10 yıldır çok büyük keyifle yaptığım asistanlığı da bıraktım…
temelde taban tabana zıt olan iki farklı meslek kolundan birisine geçip ; orta çaplı bir yönetici oldum. Birisinin sadece söylediklerini yaparken ; diğer tarafta yaratan, geliştiren, yorumlayan ve sonunda yapan/yaptıran rölüne geçmek… aslında biraz da kendi hayatımda nerede olmak istediğimi anlamak adınaydı . Zaten tüm yollar bundan ibaret değil mi? Nereye gittiğimizden ziyade, nasıl gitmek istediğimiz. Dizginleri eline alıp dörtnala yer çekimsiz alanda koşmak veya ait olduğun eksende sessiz sedasız dönmek arasında verilen radikal kararlar.
ama artık biliyorum ki düzeneğin dışına çıkılan her alandan gördüklerim daha farklı . Kendim, hayatım, arkadaşlarım, sahip olduklarım; olmadıklarım ve olmak istediklerim, unuttuklarım , aklımdan çıkaramdıklarım, nefesimi kesen anlar ve kaçarak uzaklaştıklarım.
Bildiğimiz suların dışında yüzdüğümüz her yer derin , ayaklarımızın uzandığı her yer sığ. Hayat güvenli limanda geçirilemeyecek kadar merak uyandırıcı ve heyecanlı .
Hem ne demiş *ozan ; inmeyi göze aldığın yepyeni bir yürüyüş gerek. Ayağını yorganına göre uzatmadığın yeni bir bahar gerek…”
*ozan önen – babam beni şahdamarımdan öptü